Emo.Tr
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Türk emoların buluştuğu tek adres
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

gothic filmlr

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj

Admin
Admin
1 2
qmze
3 4


Rep Puanı:684 Kadın
Yaş : Kayıt tarihi : 06/12/08 Mesaj Sayısı : 684 Nerden : Kişisel İleti : EmocuYuz Biz!
gothic filmlr Vide
MesajKonu: gothic filmlr gothic filmlr Icon_minitimeC.tesi Ara. 06, 2008 5:40 pm

AdamS FamiLy



Yönetmen:
Barry Sonnenfeld


Oyuncular:
Anjelica Huston, Raul Julia, Christopher Lloyd, Joan Cusack, Christina Ricci, Carol Kane, Jimmy Workman, Kaitlyn Hooper, Kristen Hooper

Aşklarını yenileyen Gomez (Raul Julia) ve Morticia'nın (Anjelica Huston) erkek çocuklarının dünyaya gelişiyle Addams malikanesine yeni bir ses gelir. Fester'ın (Cristopher Lloyd) şehvet düşkünü dadı Debbie Jilinsky'nin (Joan Cusack) peşine düşmesiyle Wednesday (Christine Ricci) ve Pugsley (Jimmy Workman) onun aslında kara bir dul olduğunu ve Fester'ı da ölü koca koleksiyonuna eklemek istediğini keşfederler.



Fester'ın dadıyla evlenmesi ve ardından da çocukları yaz kampı için evden uzaklaştırmaya çalışmasıyla ailede soğuk rüzgarlar esmeye başlar. Ancak Wednesday henüz son sözünü söylememiştir.


DraCuLa





...Anahtarı bulmak için bedeni aramam gerektiğini biliyordum, bu yüzden kapağı kaldırdım ve duvara dayadım; ve sonra ruhumu korku ile dolduran bir şey gördüm. Kont orada yatıyordu, ama sanki gençliği yenilenmiş gibi görünüyordu, çünkü beyaz saçları ve bıyığı karanlık bir demir grisine dönüşmüştü; yanakları daha dolgundu ve beyaz derisinin altı yakut kırmızısı görünüyordu; ağzı her zamankinden de kırmızıydı, dudaklarında taze kan damlaları vardı ve ağzının kenarlarından aşağı akıyor, çenesinden ve boynundan süzülüyordu. Derin, alev alev gözleri bile şişmiş etlerin arasına gömülmüş gibi görünüyordu, çünkü gözkapakları ve göztorbaları kabarmıştı. Sanki korkunç yaratık tamamen kanla dolmuş gibiydi; doygunluk içinde bitkin düşmüş, pis bir sülük gibi yatıyordu orada...

Dracula...

Gerilim ve korku türünün başyapıtı...

Viktorya Dönemi'nin aşırı ahlakçı görünümünün ardında yatan karanlığı ve ikiyüzlülüğü açığa vuran bir anlatı. Stoker bu yapıtıyla, yaşadığı dönemin ahlakçı ve bilimci ütopyacılığını, kana susamış bir vampirin şahsında, ustalıklı bir biçimde eleştiriyor


Bram Stoker'in kitabından 1992'de sinemaya uyarlanan filmin yönetmenliğini Francis Ford Coppola yapmıştır. 3 oskar ve daha birçok ödül kazanan film , muazzam bir oyuncu kadrosuyla karşımıza çıkar.

Eflak voyvodası Vlad Dracul Haçlı seferindeyken karısına düşman tarafından kocasının savaşta öldüğü yalanı söylenir. Kocasının ölümüne dayanamayan Elisabetha bulunduğu şatonun surlarından kendini aşağı bırakarak ölümü seçer. Geri döndüğünde karısının ölüm haberiyle yıkılan Vlad Dracul , Tanrı'ya ve uğruna savaştığı hristiyanlığa lanet ederek kan içer ve ölümsüzlüğü seçer. Birkaç yüzyıl sonra karısının reankarnesinin İngiltere'de olduğunu öğrenmesiyle filmin konusu gelişir. .

Dracula bir korku filmi olmaktan ziyade çok hüzünlü bir aşk hikayesidir. Buna rağmen bir korku filminde olması gereken sahnelerinden nasibini almıştır. Genel olarak Victoria dönemi İngilteresinde geçen film dekor ve kostüm bakımından da oldukça başarılıdır. Dracula'yı oynayan Gary Oldman'ın makyajı bana göre gelmiş geçmiş en başarılı vampir tiplemesini ortaya çıkartmıştır.

Bu filmin bana göre en etkileyici yanı Dracula'nın duygusal bir bağla yaşayan bir insana bağlı olmasıdır. Aşık bir vampir hernakadar kulağa tuhaf gelsede bu hikayede okadar güzel işlenmiş ki kavuşsunlar ömür boyu vampir olarak birlikte yaşasınlar istiyor insan. Ama her dramatik aşk filminde olduğu gibi bu filminde sonunda gözyaşı var. Yinede sonunda bir huzura kavuşma ve barış olduğu için tamamen kötü bitiyor denemez. Ne de olsa filmin ana teması gerçek aşk asla ölmez..

Hikayenin en önemli noktalarından biri Dracula'nın Mina'nın nişanlısını tutsak tuttuğu ve daha sonraki dönemde ona asla zarar vermemesidir. Filmde istediği kadar fareleri canlı canlı yesin Draculanın asla evil bir karakter olduğuna inanmıyorum.

Filmin benim için en unutulmaz sahnesi Vlad Dracul'un İngiltere'de Mina ile sokakta ilk karşılaşma anıdır. Gary Oldman'ın üzerinde o dönemin modası olan uzunca bir ceket , kafasından fötür şapka , yuvarlak gözlükler vardır. Bu sahneden beri Gary Oldman'a herzaman uzun saçın çok yakışacağını düşünmüşümdür ama ne yazık ki kelleşti . Gerçi bence hala karizmasından birşey kaybetmiş değil.



Gary Oldman ... Dracula
Winona Ryder ... Mina Murray/Elisabeta
Anthony Hopkins ... Professor Abraham Van Helsing
Keanu Reeves ... Jonathan Harker
Richard E. Grant ... Dr. Jack Seward
Cary Elwes ... Lord Arthur Holmwood
Bill Campbell ... Quincey P. Morris
Sadie Frost ... Lucy Westenra
Tom Waits ... R.M. Renfield
Monica Bellucci ... Dracula's Bride
Michaela Bercu ... Dracula's Bride
Florina Kendrick ... Dracula's Bride
Jay Robinson ... Mr. Hawkins
I.M. Hobson ... Hobbs
Laurie Franks ... Lucy's Maid

Van HeLSinG





Karpat Dağlarının derinliklerinde Transilvanya ismini taşıyan esrarengiz ve mistik bir ülke vardır. Şeytani güçlerin hala yaşadığına inanılan bu topraklarda her türlü tehlikenin var olduğu güneşin doğuşu kadar doğaldır. İnsanoğlunun en büyük kabusu kabul edilen canavarlar bu topraklarda hayat alanı bulurlar.

19. yüzyıl Londra´sı, Roma´sı, Paris´i ve Transilvanya´sını kapsayan bu dünyada insanoğlu sürekli bir tehdit altındadır. İnsan ırkına karşı sonu gelmez bir savaş açmış olan yaratıklar, çok çeşitli formatlarda bedenlenmiş canavarlara dönüşerek sürekli saldırılar düzenlemektedir. İnsanoğlundan binlerce yılın intikamını almak amacıyla elele vermiş olan Dracula, Frankenstein, Kurt Adam gibi canavarlar, insan ırkını toptan yok etmek için saldırılarını hızlandırmışlardır.

Bu ürkütücü ortama insanoğlunu kurtarma görevini üstlenmiş bir kahraman gelir. Bu kahraman, efsanevi vampir avcısı Van Helsing´dir. Vatikan´da faaliyet gösteren gizli bir kuruluş adına çalışan Van Helsing, bölgeye dehşet saçmakta olan Kont Dracula´yı alaşağı etmek amacıyla Transilvanya´ya gelir. Orada Anna Valerious adlı korkusuz bir kadınla tanışır. Anna´nın ailesi kuşaklardan beri vampirler yüzünden lanetlenmiştir. Bu uğursuz lanetten kurtulmasının tek yolunun vampiri yenmek olduğunu öğrenince onunla güçbirliği yapma yoluna gider



THE CROW

Bu güne kadar dört adet The Crow filmi çekildi, bunlar;


The Crow, 1994

The Crow : City Of Angels, 1996

The Crow : Salvation, 2000

The Crow : Wicked Prayer, 2005



Ama içlerinde bence en güzeli serinin ilk filmi olan Brandon Lee’nin başrollerinde oynadığı 1994 yapımı The Crow filmiydi.

Film ile ilgili bilgiler vermeden önce The Crow nedir,nerden çıkmıştır buna bir göz atalım

The Crow nedir, nerden çıkmıştır?

The Crow serisinin ana temasını oluşturan çizgi romanlar James O’Barr tarafından yazılmıştır. James O’Barr, trajik bir trafik kazasında nişanlısı Bethany’nin sarhoş bir sürücünün kullandığı araba tarafından öldürülmesi sonrasında çok sıkıntılı günler yaşamaya başlamış. Bu yaşadığı sıkıntılı dönemden kurtulmak için kendisini çizime verir, daha sonraları ise gazetede okuduğu bir haberden ( Detroit’te bir çiftin 20$ lık nişan yüzükleri için öldürülmesi olayı ) oldukça etkilenir ve bunun bir hikayenin başlangıcı için güzel bir çıkış noktası olduğuna karar verir ve 1981 yıllarında Berlin’de ilk The Crow çalışmalarına başlar. İçinde bulunduğu sıkıntılı yaşam yüzünden eserini tamamlaması uzun bir süre alır.James O’Barr hikayesinde kullandığı karakterleri kendi hayatından seçmiş,gerçek kişileri karakterleri ile özdeşleştirmiştir.Hatta filmde yer alan çete üyelerinin isimleri de Detroit deki duvar yazılarında alınmış gerçek çete üyeleri isimleridir. (T-Bird, Tom-Tom, Top Dollar, Spooky Stone gibi) Bunun üzerine olayları hikaye üzerine oturtarak hikayeyi tamamlamıştır.

Bu yazının devamı ve daha fazla ayrıntı için bu röportajı okuyabilirsiniz.

Peki The Crow nasıl beyazperdeye taşınmış?

Çizgi romanın başarısından sonra 80li yılların sonunda film yapımcısı Jeff Most film için 1500$ gibi komik ücret önermiş.Filmin kült ve efsanevi olmasının ise iki ana nedeni var.Bunlardan birincisi filmin yönetmenliğini Alex Proyas’ın üstlenmesi ve ikincisi ise başrollerinde efsane karate ustası Bruce Lee’nin oğlu Brandon Lee’nin yer almasıydı.İlk başlarda birbirlerini tanımayan James O’Barr ve Brandon Lee film çekimlerinde çok iyi anlaşmaya başlamış ve çeşitli röportajlarda James O’Barr,Brandon Lee için küçük kardeşim diye bahsetmeye başlamış. Filmin çekimlerinin bitmesine 8 gün kala Brandon Lee’nin yanlış doldurulmuş bir silah tarafından çekim sırasına vurularak öldürülmesi bu yüzden James O’Barr’ ı hayatı boyunca sarsan ikinci büyük olay olur.

Romanın üzerinden 22 yıl, filmin üzerinden ise 12 yıl geçmesine rağmen The Crow çizgi roman severler için hala bir kült olmaya devam etmektedir.


The Crow Hakkında Bazı Bilgiler

The Crow tüm zamanların en çok satan bağımsız siyah beyaz çizgi romanıdır.
The Crow birçok dile çevrilmiş ve dünya üzerinde çeyrek milyondan fazla kopya satmıştır.
James O’Barr, Fransa’da düzenlenen Uluslararası Çizgi Roman Festivalinde ödül alan ikinci Amerikalı olarak tarihe geçmiştir.
The Crow filmi çoğu listede gelmiş geçmiş en iyi çizgi romandan filme uyarlaması olarak gösterilmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://emo-tr.yetkinforum.com

gothic filmlr

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Emo.Tr :: .::.::.Gothic-Tr.::.::. :: ♥ Gothic Hakkında ♥ -